22 Kasım 2011 Salı

DİJİTAL DÜNYA KAĞITTAN MEDYAYI YUTACAK MI?

Kamil Eryazar
27.06.2011

DİJİTAL DÜNYA KAĞITTAN MEDYAYI YUTACAK MI?
DİJİTAL MEDYA başlıklı bu çalışmanın özeti 15 Haziran 2011 tarihinde Marketing Türkiye & IP dergisinde yayınlanmıştır. Yazarı Kamil ERYAZAR’dır.
Çoktandır yazılı basında eski heyecan kalmadı… Artık haberler, bırakın gazeteleri, haber kanallarını, hatta haber portallarını, önce Twitter’la birlikte, akılllı cep telefonları ve mini tablet bilgisayarlara düşüyor. Haberler, yazılı basının tekelinden çıkınca, geriye ne kalıyor? Köşe yazıları. E onlar da zaten internette yayınlanıyor!
Üstelik, geleneksel basılı medya, televizyonlar ve radyolar, dijital haber portalları da artık sosyal medyayı hem haber kaynağı, hem de kendi haberlerini ‘pazarlamak’ için kullanıyorlar.
Basılı gazetelerin yazı işleri ile aynı gazetenin internetteki haber portalının editörleri arasında adı konulmamış gizliden bir rekabet yaşanıyor.
Eski gazeteci ağabeylerimizin anılarından biliyoruz. Ankara ve diğer Anadolu kentlerindeki gazete büroları postanenin yakınında olurmuş. Postanenin yanında da gazetecilerin takıldıkları koltuk meyhaneleri. Haberini geçmek için postaneye ‘yıldırım’ telefon yazdırır, çıkmasını beklerken de bu meyhanelerde ayaküstü demlenirlermiş.
Bugünkü HD video ve fotoğraf çekip, 3G bağlantısıyla anında gönderebilen aklı cep telefonlarını düşündüğümüzde, rahatlıkla “nereden nereye” nostaljisi yapabiliriz.
Önceki yıllardaki Anadolu Ajansı’nın ‘flaş haber’ geçtiğinde zil çalarak uyaran telekslerinin yerini, flash, gif animasyon uygulamaları eşliğinde sunulan “son dakika”lar aldılar.
Gazetecilikte Dijital Devrim
Gazete-dergi-kitap okuru, radyo dinleyicisi ve televizyon izleyicisinden, dijital ağ toplumu üyesi, teknoloji okur-yazarı, dinleyici-dinletiri, izleyici-izletiri “iletişim insanı”na (homo commnunication) geçişi sağlayan Dijital Devrim sürecini yaşıyoruz.
Üstelik bu süreçte, IPTV teknolojisi ile birlikte, televizyonların da dijital medyaya katılacakları öngörülmektedir.
Dijital Devrim, salt medyayı değil, buna bağlı olarak pazarlama ve reklam sektörlerini de etkilemiş, değiştirmiştir.
Geleneksel medyanın dünyaca ünlü ‘medyatik’ patronu Rupert Murdoch yavaş yavaş iflas ettiklerini şöyle itiraf ediyordu: “Gazeteler, yayın hayatına başladıkları günden beri okurun istediği haberleri verdikleri için geliştiler. Bugünkü çöküşün nedenini yalnızca teknolojiye yüklemeyelim. Müşterisinin istemediği yemekleri yapan bir restaurant gibi biz de çöküyoruz!”
İnternet ve sosyal medya, yazı ile matbaadan sonra insanın kültürel evrimindeki en önemli gelişmedir. Ancak internet ve birlikteliğinde gelen kitlesel iletişim olanakları, başta reklamcılık olmak üzere, diğer birçok sektörde olduğu gibi önceleri geleneksel basılı medyada da anlaşılamamış ve ne yazık ki ciddiye alınmamıştır.
‘Haber’ ile Dijital Teknolojinin Buluşması
Türkiye’de 18 yıl önce bir iletişim aracı olarak hayatımıza giren ancak son yıllarda daha çok medyatik özellikleri ile habercilik alanında yıldızı parlayan internet, ‘dijital gazetecilik’ sektörünü oluşturmuştur.
Geleneksel basılı medya ve televizyonlarda olduğu gibi çok büyük yatırımlara gereksinim duyulmadan, üstelik hem basılı medya, hem de televizyonların işlevlerini de içeren teknolojik özelliğiyle dünya basın tarihinde bir devrimi gerçekleştirmiştir.
Kitlesel internet iletişimi, ilk başlarda geleneksel medyada sunulan enformasyonun yayılmasına olanak sağlayan bir işlev üstlenmiştir. Ancak sonradan bu yetmemiş, bizzat özgün içerik üretilen bir iletişim ortamına dönüşmüştür. Sosyal paylaşım sitelerinin oluşturduğu sosyal medyanın ortaya çıkışı ve yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte de dünyanın en büyük, en önemli kitlesel iletişim platformuna dönüşmüştür.
Bir süre gelişmeleri uzaktan izleyerek kayıtsız kalan geleneksel basın, sonradan bu teknolojik devrime duyarsız kalamayacağını anlamış ve bu değişim/gelişim sürecine katılmıştır.
Nüfus, okuma-yazma oranı, milli gelir, kentleşme oranı artarken, iletişim ve ulaşım teknolojileri gelişirken, kağıda basılı gazete ve dergilerin tirajlarının trajik biçimde artmamasının, üstelik düşmesinin en önemli nedenlerinden biri de kuşkusuz dijital medya ve internet gazeteciliğidir. Bu arada, iyi ki gazeteler için getirilmiş olan “kültürel promosyon” sınırlaması var. Yoksa gazeteler okuyucu kapma yarışında çoktan birer ‘alışveriş marketi’ne dönüşmüşlerdi.
Dijital Gazeteciliği üç döneme ayırabiliriz:
- 1993 – 2000 Geleneksel basılı medyadaki içeriğin dijital dokümanlara dönüştürülerek internet ortamına aktarılıp, yayıldığı dönem.
- 2000 – 2010 Profesyonel haber portallarının kurulduğu, Facebook, Twitter, FriendFeed gibi paylaşım siteleri, bloglarla birlikte sosyal medyanın oluştuğu, profesyonel ve amatör ama kullanıcı kaynaklı özel haber/içerik üretilip yayınlanan/paylaşılan dönem.
- 2010 – …….. Tablet Yayıncılığı Dönemi.
Basılı gazeteler ilk kez 1995 yılında internette web sitesi açıp yayın yapmaya başladılar. Amerika’da The Washington Times, New York Times gibi gazeteler bu işin öncüleri oldular. Aynı yıl Avrupa’da da International Herald Tribune ve Daily Mirror gibi gazeteler ‘sanal habercilik’ kervanına katıldılar.
Türkiye’de ise, internette sitesini oluşturan ilk basılı yayın, 19 Temmuz 1995 tarihinde Aktüel Dergisi oldu. Onu aynı yılın Ekim ayında Leman Dergisi izledi. İnternetten yayına geçen ilk gazete ise 2 Aralık 1995 tarihinde Zaman’dı. Milliyet Kasım 1996’da, Hürriyet ve Sabah ise 1 Ocak 1997’de online yayına başladılar.
1995 – 2000 yılları arasındaki ilk beş yıllık dönemde, genellikle basılı medyadan bağımsız haber siteleri, daha çok günlük basılı gazetelerdeki haber ve fotoğrafları internet ortamına aktarma işlevini görüyorlardı. Şimdilerde ise bu durum tersine döndü. Artık internetteki haber portalları ve Twitter, Facebook gibi sosyal medya siteleri, basılı gazeteler için ‘haber kaynağı’ olmaya başladılar.
Enflasyonist maliyet artışları karşısında, promosyona rağmen okuyucu sayısının bir türlü arttırılamayışı sonucu zora giren geleneksel medya, yaşanılan ekonomik krizlerde ilk iş olarak ‘tensikat’a (işten çıkarma) başvurmuştur. İşte internet haber portalları ve dijital gazetecilik, yüzlerce işsiz gazeteci için bir anlamda umut kapısı olmuştur.
“Rüzgarda Uçmaz, Teknede Okunur…”
Türkiye’de ilk nitelikli internet haber portalı olan Habertürk.com 1999 yılının Kasım ayında Rahmetli Gazeteci Ufuk Güldemir ve bir avuç idealist arkadaşı tarafından kurulmuştur. Habertürk.com Türkiye’deki dijital gazeteciliğin öncüsü sayılır.
Türkiye’de internet haber sitesinde ilk kez ‘künye’ kullanan, kriz haberciliğindeki hızı, ani gelişmelerdeki “Son Dakika” refleksiyle bir anda medya sektöründe yıldızı parlayan Habertürk.com’un bu yükselişini basılı medya şaşkınlıkla izlemiştir.
“Rüzgarda uçmaz, teknede okunur…” esprili sloganı ile yola çıkan ve kısa sürede habercilikte markalaşan Habertürk.com, arkasında basılı medya desteği olmadan, internet haber portalı olarak o kadar başarılı bir fenomene ulaşmıştır ki, bilindiği gibi sonradan radyo, televizyon ve gazete türleri de çıkmıştır.
Basılı medyanın, dijital medya versiyonlarını da çıkardığı bir dönemde, Habertürk.com’un kendi olanaklarıyla radyo ve televizyonunu da kurması, Ciner Grubu satın aldıktan sonra da, bu deneyimle günlük gazete yayınlamaya başlaması, Türk Basın Tarihi’ne geçecek bir başarıdır.
“Gemileri Yaktık!”
Ufuk Güldemir’e göre, Habertürk.com’un bu başarısının sırrı, “fethetmek üzere yola çıktıkları yeni ülkeden geriye dönüşlerini sağlayacak ‘gemileri yakmaktı’. “
Ufuk Güldemir, Habertürk.com Yönetim Kurulu Başkanı iken yaptığı yazılı bir açıklamada, bir evin bodrum katında üç bilgisayarla başlayıp, Ciner Grubu’na 35 milyon dolara satılabilecek, Türkiye’nin önemli medya markalarından birisi haline getiren ‘habercilikteki başarılarını’ söyle özetlemiştir:
“Kariyer gazetecilik üç önemli daldan oluşur: Ajans haberciliği, günlük gazete ve TV haberciliği, haftalık dergi haberciliği. Bu üç temel gazetecilik dalı içinde haberi hızla algılama, çok kısa sürede trete etme ve okura yetiştirme konusunda ajans muhabirleri, gazete ve dergi muhabirlerinden daha hızlı olmak zorundadır. Ajans muhabirleri zamanla en fazla yarışanlardır. İşte Habertürk.com’un ilk yıllarında, “el konulan Etibank’ın patronu Dinç Bilgin şu anda Sabah’tan çıktı otomobiline bindi ve MC Donalds’ın önünde durdu’’ gibi unutulmaz satırların, “Devlet bakanı Ali Babacan’ın türbanlı eşi şu anda Papermoon’da mürekkep balığı soslu linguinisini yiyor” gibi yankı yaratan yayınlarımızın tadı, Türk Haberler Ajansı Ankara yıllarımıza dayanır. Habertürk.com, bu yayınlarıyla muazzam bir milat getirmiştir internet haberciliğine…”
Ancak bugün ne yazık ki, boynuz kulağı geçmiş, Fatih Altaylı yönetiminde başarıyı yakalayan gazete ve televizyon ön plana çıkmış, Habertürk.com sitesi, internet haber portalı olarak eski etkisini yitirmiş durumdadır.
‘Seluloz’ Basın, ‘Silikon’ Basına Karşı!
Geleneksel basılı medyanın, dijital gazetecilik ve internet haberciliğini ilk başlarda nasıl anlayamadığı, üstelik yanlış anladığına ilişkin somut bir örneği, Akşam Gazetesi yazarı Yurtsan Atakan’ın 20 Nisan 2011 tarihinde anılarını aktardığı yazısında görebiliriz:
“İnternet’in ilk yıllarında da, internet yayıncılığını kağıda basılı gazetenin yansıması sananlar çoğunluktaydı. Gazetelerin internet siteleri, birebir gazetedeki haberlerin internet’e aktarılmasından oluşurdu. Hatta hiç unutmam, Star gazetesi ilk çıktığı gün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge yanına çağırıp, gazeteyle aynı gün yayına soktuğumuz stargazete.com’u gazeteden farklı olduğu için eleştirmiş, ‘Neden gazetenin birebir görüntüsünü yayınlamıyorsunuz’ demişti.
Aradan yıllar geçti. Çağın gerisinde kalmaya başlayan hurriyet.com.tr’ye çeki düzen vermek için yapılan arama toplantısında hurriyet.com.tr’nin eksiğinin karaktersiz olması olduğunu, basılı gazeteden ayrışması gerektiğini söylediğimde, Ertuğrul Özkök şiddetle karşı çıkmış, gazetenin karakteri neyse internet sitesinin karakterinin de o olması gerektiğini savunmuştu. Vuslat Doğan, Özkök’ü dinlemeyip, hurriyet.com.tr’nin ona karakterini verecek güçlü bir yayın yönetmenine ihtiyacı olduğu tezime hak verince de, kaderin tecellisine bakın ki hurriyet.com.tr’ye karakter kazandırma görevine beş yıl önce ‘internet sitesi tıpkı gazete gibi olmalı’ diyen Fatih Çekirge getirilmişti.”
Geleneksel-endüstriyel medyanın yılların birikim ve deneyimi ile oluşturulan altyapı olanakları, dijital medyaya göre çok daha fazladır. Ancak bu konudaki üstünlük avantajını çok iyi değerlendirebildiği de söylenemez.
Teknoloji Okur-Yazarlığı ve ‘e-yetenek’ Gerekiyor
Edebi sözcük işçiliği ve harf ustalığının geçerli olduğu geleneksel medya ve basılı gazetelerde şimdi bile dinozorların egemenliği var. Ancak her horoz kendi çöplüğünde ötermiş! Plazalarda oturup ahkam kesen, eski kuşak ‘karton kafalı ağabeylerimizin’ , hiç kusura bakmasınlar ama dijital ortamdaki ‘sokak gazetecileri’ karşısında fazla şansları yok! Çünkü internet ortamında gazetecilik yapabilmek için, aynı zamanda teknoloji okur-yazarlığı ve dijital ‘e-yetenek’ de gerekiyor. Dolayısıyla dijital gazeteciler daha genç bir kuşaktan oluşuyor.
Türkiye’de çok satan gazetelerin tirajları ile internetteki haber portallarının izleyici sayısı arasında bir paralellik bulunuyor. Ancak bu büyük medya kuruluşları, dijital gazetecilik ve internet haberciliğinde “etkinlik” bakımından çok gerilerdeler.
Örneğin ilk olarak Haberturk.com’un açtığı kulvarda koşan Gazeteport.com.tr, Ensonhaber.com, T24.com.tr gibi haber portalları, bugün çok satan ve çok tıklanan gazetelere göre bu alanda daha başarılı konumdadırlar. Demek ki “dijital gazetecilik / internet haberciliği” daha başka bir şey!
Geleneksel medyanın Cüneyt Özdemir, Ahmet Hakan gibi bazı genç programcı ve yazarları dijital teknolojiye de uyum sağlayarak, sosyal medyada yıldızı parlamış blog ve tweet yazarlarıyla rekabet etmeye çalışırken, dijital teknolojiye uyum sağlayamayan nispeten yaşlı basılı gazete yazarları ise eski etkinliklerini giderek yitirmeye başlamışlardır.
Gazetecilerin Birinci Haber Kaynağı: Sosyal Medya
Bu yıl dördüncüsü yayımlanan ve 15 farklı ülkeden 478 gazeteciyle görüşülerek hazırlanan Dijital Gazetecilik Araştırması’na göre, gazetecilerin birinci haber kaynağının Sosyal Medya olduğu belirlendi.
Araştırmaya göre, sosyal medya haber merkezleri için önemli kaynaklardan biri haline geldi. Gazetecilerin yüzde 47’si Twitter’ı, yüzde 35’i de Facebook’u haber kaynağı olarak kullanıyor.
Geçen yıl yapılan araştırmada gazetecilerin Twitter’ı yüzde 33, Facebook’u ise yüzde 25 oranında kullandığı belirlenmişti. Gazeteciler, haberi doğrulatmak için de Twitter’a üçüncü sırada, Facebook’a ise dördüncü sırada başvuruyor.
Gazetecilerin yüzde 30′u da daha önce ziyaret ettiği blogları haber kaynağı olarak görüyor. Bir haber araştırması yaparken ilk olarak Twitter, Facebook ve bloglara giren gazetecilerin oranı yüzde 4 iken, gazetecilerin yüzde 20′si yüz yüze görüştükleri haber kaynaklarına, yüzde 21′i basın açıklamalarına ulaşıyor.
Araştırmaya göre, sosyal medyaya gittikçe artan güvene rağmen, halkla ilişkiler (PR) temsilcileri halen haberlerin temel kaynağı olmaya devam ediyor. Gazetecilerin yüzde 62′si haberlerini PR faaliyetlerine dayandırırken, yüzde 59′u yüz yüze görüştükleri kaynakları da temel dayanak olarak görüyor.
Haberi Yayımlarken de Sosyal Medya
Bu yılın araştırması, gazetecilerin haberlerini yayımlarken online medyayı sıklıkla kullandığına da işaret ediyor. Araştırmaya göre, haberlerini bloglarından ya da videoyla yayımlayan gazeteci ve yazarların sayısının yanı sıra Twitter’dan yayımlayan gazetecilerin sayısı da artıyor.
Araştırma gazetecilerin, medyanın mali yapısı üzerindeki öngörülerini de ortaya koyuyor. Buna göre gazeteciler, son yıllarda basın sektöründeki reklam gelirlerinde yaşanan düşüşün yavaşladığı görüşünü paylaşıyor. Araştırmaya katılan gazetecilerin yüzde 20′si, yayınlarının gelirinin düşeceği görüşünde iken, geçen yıl yapılan araştırmada bu oran yüzde 62 olmuştu.
Araştırmada, bu düşüşün medyada bir canlanma olduğunu söylemek için erken olacağı belirtilirken, dijital ortamın yayılmasının bu sonuca ulaşılmasında önemli rol oynadığı kaydedildi.
Araştırmaya katılanların çoğu, online medyanın yavaş yavaş dijital olmayan yayınları geride bıraktığı görüşünü paylaşıyor. (Kaynak: ntvmsnbc.com)
Geçen yıl yapılan araştırmada gazetecilerin Twitter’ı yüzde 33, Facebook’u ise yüzde 25 oranında kullandığı belirlenmişti. Gazeteciler haberi doğrulatmak için de Twitter’a üçüncü sırada, Facebook’a ise dördüncü sırada başvuruyor.
Gazetecilerin yüzde 30′u da daha önce ziyaret ettiği blogları haber kaynağı olarak görüyor. Bir haber araştırması yaparken ilk olarak Twitter, Facebook ve bloglara giren gazetecilerin oranı yüzde 4 iken, gazetecilerin yüzde 20′si yüz yüze görüştükleri haber kaynaklarına, yüzde 21′i basın açıklamalarına ulaşıyor.
Araştırmaya göre, sosyal medyaya gittikçe artan güvene rağmen halkla ilişkiler (PR) temsilcileri halen haberlerin temel kaynağı olmaya devam ediyor. Gazetecilerin yüzde 62′si haberlerini PR faaliyetlerine dayandırırken, yüzde 59′u yüz yüze görüştükleri kaynakları da temel dayanak olarak görüyor. Gazetecilerin yüzde 47′si Twitter’ı, yüzde 35′i Facebook’u haber kaynağı olarak kullanıyor.
“Pijamalı Gazetecilik!”
Bugün internet üzerinde yüzlerce haber sitesi var. Bunları genel olarak üç grupta sınıflandırabiliriz:
- Gazetelerin ve televizyon haber kanallarının siteleri.
- Özgün içerik/haber/yorum üreten, kendisini kanıtlamış internet haber siteleri.
- Kopyala/yapıştır yöntemiyle çalışan diğer siteler.
Online haber sitelerinin çoğu ajanslar, gazeteler, haber televizyonu kanallarının internet sitelerindeki haber, fotoğraf ve videolarını kopyala/yapıştır, kayıt yöntemleriyle takipçilerine ulaştırmakta, üstelik yine çoğu ‘kaynak’ bile göstermemektedir. Bu uygunsuz durum, telif hakları ve gazetecilik etiği açısından, dijital medyanın en büyük sorunlarından biridir.
İnternet tarayıcınızda bildiğiniz haber sitelerini yan yana açın. Büyük çoğunlukla aynı haberlerin olduğunu, üstelik aynı metinlerin, aynı fotoğrafların olduğunu göreceksiniz. Çünkü hepsi aynı kaynaklardan beslenmekte, aynı yöntemlerle içerik oluşturmaktadırlar. Farklı bir içerikle karşımıza çıkanlar varsa, işte bunlar özel/özgün haber yapan portallardır.
Heyecanlı Ama Ne Kadar Güvenilir?
Dolayısıyla, kendi muhabirleri olmayan, bir-iki editör ve bilgisayar operatörü ile işi kotarmaya çalışan haber sitelerinin sunduğu içerik “derleme”den öteye gidememektedir. Üstelik zamana karşı bilinçsizce yapılan bu ‘derleme’, genelde editoryal bir süzgeçten de geçirilmediği için kimi zaman ‘komik’ olaylarda yaşanmaktadır. Basılı medyada ‘asparagas’ denilen türden ‘internet efsaneleri’ oluşmaktadır. Bu gerçek, doğal olarak dijital gazetecilik ve internet haberciliğine olan güveni sarsmaktadır.
Televizyonlardaki ‘reyting’ kaygısına benzer bir kolaycılık, bugün dijital medyada da yaşanmaktadır. Doğrulanmamış, editoryal bir kalite süzgecinden geçirilmemiş, niteliksiz, spekülatif, sansasyonel içerik/haberle ‘tıklanma’ sayısı arttırılmaya çalışılmaktadır. Bu ‘ucuz’ yöntem, ziyaretçi sayısını arttırmak için ne yazık ki bir formül olarak kullanılmaktadır.
Ana sayfadaki tüm haber başlıkları, reklam yazarlarının “teaser” sloganları ile yarışırcasına, dikkat çekip, merak uyandırmak üzerine oluşturulmaktadır. Tüm haber sitelerinde bu uygulama neredeyse bir ‘kural’ haline gelmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Seks Kaseti!
Ana sayfada haber başlığı: “Memurlara yüzde 20 zam yapıldı”. Tıklayarak gittiğimiz haberin detayı sayfasındaki başlık ise: “Venezuella hükümeti, memurlarına yüzde 20 zam yaptı”.
Ana sayfada haber başlığı: “Kılıçdaroğlu’ndan Ak Parti’ye sürpriz ziyaret!”. Haber sayfasında olayın ayrıntısı: “Bayrampaşa’daki mitinginin ardından Esenler’e doğru ilerlerken, AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanlığı önünde durarak, partililerle el sıkıştı”.
Ana sayfada haber başlığı: “Facebook’un kurucusu ev’lendi”. Kimmiş bu şanslı kız diye merakla başlığın sayfasına gittiğimizde, Mark Zuckerberg’in 7 milyon dolara California’daki Palo Alto’da bir ev aldığını öğreniyoruz!
Ana sayfada haber başlığı: “Facebook artık kullanıcılarına para ödeyecek”. Haberin ayrıntısı: “Facebook, Amerika’da reklamları tıklayan üyelerine, tıklama başına 10 cent ödeme yapacak. Üstelik bu ödeme nakit değil, Facebook Credits ya da sitenin yeni Groupon hizmeti olan Offers üzerinden, Facebook’un sunduğu hizmetler içerisinden satın alma olarak gerçekleşecek.” Yani bilinen basit bir ‘adsense’ ve ‘affilliate’ uygulaması, ama ana sayfadaki başlıkta, sanki Facebook tüm kullanıcılarına para verecekmiş gibi duyuruluyor.
Ana sayfada haber başlığı: “Kılıçdaroğlu’nun da seks kaseti mi var?” Sayfasında haberin devamı: “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avcılar Belediye Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesi kayıtlarının internete düşebileceği söyleniyor.”
“Seksi Güzeller” Foto Galeri İçin Tıklayınız!
Geleneksel basılı medya, “magazin” anlayışını, hatta hastalığını bile diyebiliriz, dijital medyaya da taşımıştır. Bu tür içeriğe, tüm haber portallarında rastlanmakla birlikte, özellikle büyük gazetelerin web sayfalarında daha bir belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dijital medyanın görsel sunum olanaklarından sonuna kadar yararlanan editörler, standart özel bölümlerin dışında, sayfada boş kalan yerlere de hemen “seksi güzelleri” yerleştirmektedirler.
Ünlülerin “çocuklukları, gençlikleri”, “eskiden nasıllardı”, “makyajsız halleri”, “frikikleri”, “photoshop’un marifetleri” gibi başlıklarla ‘galeriler’ oluşturulmaktadır. Üstelik aynı konulu foto galeriler, sanırım kullanıcının hafızasının zayıf olduğu düşüncesiyle, iki de bir de ısıtılıp ısıtılıp tekrar servis edilmektedir. Nedense “arşivden” gibi minik bir dipnota bile gerek görülmemektedir.
Bir de ‘her eve lazım’ diye düşünülen “komik videolar”, “komik fotoğraflar” furyası var ki, evlere şenlik! Tribünlere oynayan haber portallarının olmazsa olmaz standart içeriği durumuna gelmiştir. Hangi siteyi açsanız karşınıza çıkan bu video ve fotoğrafların kendilerinden ziyade, kolay ucuzcu uygulama kurnazlığı traji-komik bir hal almıştır.
Yasal Durum
Türkiye’de internet gazeteciliği başlayalı tam 15 yıl olmasına karşın, henüz bu konuda yasal bir düzenleme yoktur.
Geleneksel basılı medya ile ilgili düzenlemeler 5187 sayılı Basın Yasası ile yapılmıştır. Buna bağlı olarak gazetecilerin çalışma koşulları da 212 sayılı Basın İş Kanunu ile düzenlenmiştir.
Radyo ve televizyonlar ise Basın Yasası kapsamına alınmamış, bunlarla ilgili özel yasal düzenleme de 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun ile yapılmıştır. Dolayısıyla radyo ve televizyon muhabirleri Basın İş Kanunu’ndan da yararlanamamaktadırlar.
Basın Kartları Yönetmeliği’ne göre, sadece basılı medya çalışanları “gazeteci” sayılmaktadır! Radyo ve televizyonların sadece yönetim kurulu başkanlarına sarı basın kartı verilmektedir.
Televizyon habercilerinin bile henüz ‘gazeteci’ sayılmadığı bir ülkede, dijital gazetecilerin ‘resmi’ olarak tanınmasını beklemek, sanırım biraz iyimserlik olsa gerek! Böyle olunca da, internet gazetecilerinin hiçbir “hakkı ve hukuku” bulunmamakta; ‘fiilen’ gazetecilik yapmalarına karşın, ‘hukuken’ gazeteci sayılmamaktadırlar.
Ancak diğer bir yandan, sosyal medyada etkin olarak yer alan blog yazarları da, artık basın toplantısı, vb. etkinliklere davet edilmekte, basın bültenleri ile bilgilendirilmektedirler.
“İnternet Gazeteciliği” değil ama ‘internet’ konusundaki tek yasal düzenleme, 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”dur. Adından da anlaşılabileceği gibi bu yasa, internet gazeteciliğini düzenlemek için değil, internete sınırlamalar getirmek için çıkartılmış bir yasadır.
Obama’nın sosyal medya ağırlıklı seçim kampanyası ve başarısı
Dijital medyanın öneminin kavranmasında, ABD Başkanı Barack Obama’nın geçen seçim kampanyasında başta Twitter olmak üzere, sosyal medyayı etkin olarak kullanması sonucu elde ettiği başarı da rol oynamıştır.
Aynı Obama, 2012 seçim kampanyasını da yine Facebook’un California, Palo Alto’daki (Silikon Vadisi) merkezinden başlatmıştır. Yanında lacivert takım elbiseli, kravatlı kurmayları değil, dünyanın en popüler sosyal paylaşım sitesi ve 600 milyon kullanıcısı olan Facebook’un 26 yaşındaki patronu Mark Zuckerberg vardır. Obama, kendisi gibi Harvard mezunu olan yanındaki genç işadamını işaret ederek, “Ben Mark Zuckerberg’e ceket giydirip, kravat taktırabilen tipim…” diye espri yapmıştır. Obama’nın seçim kampanyası açılışı hatırına kravat takıp ceket giyen Mark’ın ayağında yine spor ayakkabıları vardır!
Koskoca ABD Başkanı Obama, altı kaval üstü şişhane gayriciddi genç bir adamla birlikte seçim kampanyası başlatıyor! Hani Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ekşi Sözlük yöneticileri ile birlikte seçim kampanyasını başlatması gibi bir şey!…
ABD’de seçmenin kararlarında sosyal medyanın ağırlığına, üstelik genç seçmenlere ulaşmada en kestirme yolu olduğuna ve Twitter hesabını 7.5 milyon dünya vatandaşının takip ettiğine bakılırsa, Obama’nın bu tercihi anlaşılabilir.
Bugün Türkiye’de de başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, pek çok siyasi kişi Twitter kullanarak, mesajlarını halkla paylaşmaktadır.
Dijital gazetecilikteki en önemli üstünlük: HIZ.
İnternetin çıkışından sonra artık pek kalmayan ‘meyhane baskısı’ denilen erken baskılar dışında, gazetelerin en kısa periyodu bir gün’dür. Bu bir günlük periyotları nedeniyle, sıcak haber verme üstünlüklerini önce radyo ve televizyona kaptıran kağıda basılı gazetelerin internetin an’a yakın hızıyla rekabet etmeleri elbette olanaksızdır. Diğer bir yandan, ulaşım olanaklarının çok geliştiği günümüzde bile, gazeteler Anadolu’da bazı kırsal bölgelere ancak bir-iki gün sonra ulaşabilmektedir.
Gazetelerin yazı işleri ertesi güne, televizyon haber kanalları ise o an’a çalışıyor. 3G bağlantısı gibi teknolojilere karşın, yine de televizyonlarda haberin yayına verilmesi zaman almaktadır. Oysa özellikle sosyal medya, twitter kullanıcısı ‘dijital yurttaş gazeteciler’, her an her yerdeler ve editoryal kaygıları da yok. Duydukları, gördükleri anda tweetlerini göndermeye başlıyorlar. Son bir örnek, El Kaide Lideri Usame Bin Ladin’e düzenlenen operasyon, ABD’den önce, Pakistan’da o bölgede yaşayan bir kişi tarafından Twitter’dan “Gece yarısı tepemizde helikopterler uçuyor. Buralarda pek rastlanır durum değil, olağanüstü bir şeyler oluyor!” ilk tweetiyle tüm dünyaya duyurulmuştur.
“Haber”i gazeteden öğrenmek için ertesi günü beklemek zorundasınız. Televizyondan öğrenmek içinse, ‘o an’ karşısında olmanız gerekir, değilseniz kaçırırsınız. İşte dijital gazetecilik ve internet haberciliği, bu ikisinin arasında yer alan bir formasyondur.
Kağıda basılı gazetelerin yapması gereken, kitlesel iletişim dünyasındaki konumlarını gözden geçirerek, çağın iletişim teknolojisindeki gelişmelere uyumlu interaktif olarak yeniden yapılanmaları gerekmektedir. Sizce başka bir seçenekleri var mıdır?
Ama Hız Bazen Felakettir!
Ancak dijital gazetecilikteki “hız” avantajı, birlikteliğinde ‘kontrolsüzlüğü’ de getiriyor. Birçok haber, ‘atlatma’ kaygısıyla, doğrulatmaya fırsat olmadan, editoryal süzgeç ve kurumsal bir denetimden geçmeden yayınlanmak zorunda kalınıyor.
Bu yüzdendir ki, bazı “son dakika”lar, ‘internet efsanesi’ çıkabiliyor! Yalan, yanlış, eksik olabiliyor. Kartopu olarak internete düştükten sonra da, sosyal ağlar ve mail gruplarında ‘forward’dan forward’a’ çığ gibi büyüyerek yayılıyor.
Bu arada etik değerler de unutulup bazen çok acımasız davranılıyor. Enformasyon, dezenformasyon ve manipülasyona dönüşüyor.
İşte ciddi, kurumsal, gerçek haber portallarının farkı da burada ortaya çıkıyor. Önemli olan, hızlı olduğu kadar “doğru” haber verebilmektir.
İletişimbilimciler tarafından yapılan araştırmalara göre, bugün internet ortamında dolaşan enformasyonun sadece yüzde 30’u güvenilir kabul edilmektedir.
Televizyon Kadar Hızlı, Gazete Kadar Ayrıntılı
Dijital medyanın basılı medyaya göre en önemli avantajı, hız’ın yanı sıra zengin sunum seçenekleridir. Ses, görüntü, grafik, metin gibi tüm unsurların bir arada sunulabildiği ve kısaca multimedya diye adlandırılan gelişmiş sunum teknolojisi dijital medyaya büyük rekabet üstünlüğü sağlamaktadır. Basılı gazetede ‘fotoğraf’ kullanılırken; dijital gazete ‘foto galerisi’, hatta video kullanmaktadır.
Multimedya teknolojisinin olanakları kullanılarak sunulan içerikle yetinmeyecek ‘meraklılar’ için ayrıca referans kaynaklar linkler de verilerek, sonsuz ve kesintisiz bir iletişim akışı sağlanmaktadır.
Dijital medyanın, geleneksel basılı medyaya göre diğer bir üstünlüğü de, ülke sınırları dışına da, hatta ağ bağlantısıyla tüm dünyaya yayın yapıyor olmasıdır. Her ne kadar şimdilik “dil” sorunu varsa da, bugün Google Translate’in yarım yamalak yaptığı çeviri işini doğru yapan sistemler yaygınlaştıkça bu sorun da ortadan kalkacaktır. Haber/bilgi bütün dünyaya ulaşacak, dolaşacaktır.
Etkileşimli Katılım ve Paylaşım
Geleneksel medya tek yönlü bir haber/içerik sunmaktaydı. Okuyucu, dinleyici, izleyici sadece kendisine verileni alan, edilgen bir tüketici konumundaydı. Oysa dijital medya, geri besleme’ye (feedback) olanak tanıyan, interaktif (etkileşimli) özelliği ile çift yönlü bir iletişim olanağı sunarak, ‘katılımcı’ bir yenilik getirmiştir.
Dijital medyanın kitlesel iletişim dünyası ve kültürel yaşama kazandırdığı bir diğer üstün özellik de ‘paylaşım’ olanağıdır. Dijital medyanın sunduğu içerik ‘taşınabilir’ durumdadır. İnternette sosyal paylaşım sitelerinin ortaya çıkıp yaygınlaşmasıyla birlikte, dijital medyanın bu paylaşmaya hazır içerik sunan işlevsel kullanım özelliği ilgiyi arttırmıştır. Sonradan akıllı cep telefonları ve tablet bilgisayarların da bu ortama uyarlanıp, bütünleşik bir kitlesel iletişim platformu oluşmasıyla dünya çapında 7/24 kesintisiz bir haber/içerik akışı başlamıştır. Sunulan içerik ‘beğen’, ‘paylaş’ seçenekleri ile biranda çok farklı ortamlardaki kişilere yayılmaktadır.
Erişim daha hızlı, okuma-izleme daha kolay ve rahat, multimedya özellikli paylaşılabilir içerik daha eğlencelidir.
Dünyada farklı uluslar, halklar, dinler, diller, ideoloji ve görüşler, toplumsal sınıflar ve diğer yüz binlerce ayrım var. Geleneksel medyanın sunduğu içerik de, hedef kitlesinin özellikleri ve tercihlerine göre belirlendiği için değişkenlik göstermektedir. Para ve zaman darlığı bakımından bu birbirinden farklı gazete ve dergilerin tümünü alıp okumak, sade bir yurttaş için neredeyse olanaksızdır.
Dev Bir Sanal Kütüphane
Oysa dijital ortamda bu mümkün, üstelik maliyetsiz ve çok kolaydır. Dolayısıyla dijital medya, her tür görüş ve düşüncenin haber/içeriğin farklı dillerde bir arada sunulduğu dev bir sanal kütüphane ve kitlesel iletişim ortamıdır. Bu özelliği ile insanın dünyaya bakış açısını genişleterek, ufkunu açmakta; haber alma, bilgi edinme özgürlüğüne en büyük katkıyı sağlamaktadır.
Dijital medyanın, geleneksel basılı medyanın da artık yaygın olarak yararlandığı diğer bir avantajı da ‘istihbarat’ ve ‘arşivleme’ kolaylığıdır. Arama motorları sayesinde, kullanıma hazır durumdaki istenilen bilgi ve görsellere anında ulaşılabilmektedir.
Sunulan tüm haber/içerik dijital ortamda otomatik olarak arşivlenmektedir. Olağanüstü bir teknolojik sorun yaşanıp da ‘server’ınız çökmediği sürece de, bu bilgilere uzun yıllar, istediğiniz yerden, istediğiniz zaman ulaşabilmeniz mümkündür.
Diğer yandan, dijital medyadaki istatistiki ölçümleme olanakları, geleneksel basılı medyaya göre çok daha fazladır. Basılı gazetelerin salt günlük satış tirajları belirlenebilirken (ki bu rakamların da doğruluğu sürekli tartışılmaktadır), dijital medyada her türlü ayrıntı ‘anında’ ölçümlenebilmektedir. En çok ziyaret edilen sayfa, en çok okunan haber-yazı-yazar, en çok bakılan fotoğraf, izlenen video, vb.
Reklamlar da Dijital Medyaya Kayıyor
Geleneksel ve endüstriyel basılı medyanın bilindiği gibi iki gelir kaynağı vardır. Biri satışlar, diğeri de ilanlar. İnternetteki haber portallarının etkinliğinin artmasıyla birlikte gazetelerin ‘tirajları’ trajik biçimde düştüğü gibi, reklam pastasından aldıkları payın bir bölümünü de yine bu dijital medyaya kaptırmışlardır. Böylece her iki gelir kaynağında da önemli azalmalar olmuştur. Örneğin bugün Amerika’da “dijital gazetelerin” reklam gelirleri, “kağıt gazetelerin” gelirini geçmiştir.
Bazı medya kuruluşları, çözümü ‘çapraz reklam satışı’ promosyonunda bulmuşlardır. Gazeteye verilen reklamların banner’larını gazetenin haber sitesinde de yayınlamaları ya da tam tersi sitelerindeki banner reklamları gazete sayfalarına da taşımaları, ileriye dönük, sonuç odaklı doğru bir uygulama gibi görünmektedir.
Basılı medyanın üretim maliyetleri daha yüksek olduğundan, okuyucuya da dijital medyaya göre daha pahalıya mal olmaktadır.
Dijital Medya, Geleneksele Göre Daha Bağımsız
Yatırım sermayeleri büyük olunca, geleneksel basılı medya patronları diğer ticari sanayi sektörlerde de faaliyet göstermekte, dolayısıyla finansal riskler nedeniyle siyasal iktidarlar karşısındaki bağımsızlıklarını yitirmekte, ya ‘yandaş’ olmak ya da suya sabuna dokunmayan haber/içerikler sunmak zorunda kalmaktadırlar.
WikiLeaks Türkiye belgelerinde yer alan Türk Medyası ile ilgili değerlendirmelerde, 30 Temmuz 2008 tarihli ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’ın onayıyla Washington‘a gönderildiği söylenen telgrafta, “Büyük grupların medya holdinglerini diğer sektörlerdeki işlerinde çıkar sağlamak için kullandıkları iletişim uzmanlarınca genel olarak varsayılıyor. Bu gruplar, medyada lehte haberler yaparak, hükümete ilişkin editoryal eleştiriyi sınırlı tutarak ve hatta medyalarını hükümetin yolsuzlukları konusunda ciddi araştırmalar yapmaktan uzak tutarak kendilerini hükümetlere sevdirmeye çalışıyorlar” ifadesi yer alıyormuş.
Aynı belgede, Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi, Gazeteci Yavuz Baydar’ın Bu yeni medya sahiplerinin, AKP eğer artık iktidardan uzaklaşırsa ve kısa vadede medya iltimasçılığından kazanç sağlayamayacak olurlarsa, medya kuruluşlarını elde tutmak isteyip istemeyeceklerini” sorguladığına da değiniliyor. (12 Mayıs 2011, Taraf)
Belgenin devamında ise, yine ABD’nin bu kez İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener’ın “Türk medyasını kontrol eden patronlar, yazıişleri politikalarına karışmalarıyla ünlü” dediği belirtiliyor. (13 Mayıs 2011, Taraf)
Yeni dijital iş modelleri geliştiremeyen geleneksel medya tekelleri, güçler ayrımında ‘dördüncü güç’ varsayılan medya sahipliği sayesinde edindikleri, medya dışındaki diğer sanayi ve ticari yatırımlarını da birer birer elden çıkarmak, bırakmak zorunda kalıyorlar.
Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgi/haber tekeli olma özelliklerini yitiren geleneksel medya gruplarının siyasal iktidarlar karşısındaki itibarlarının da eskisi kadar güçlü olmayacağı söylenebilir.
El Cezire
Birinci Körfez Savaşı, 11 Eylül Terör Saldırıları gibi dünyayı sarsan olayların “live” haber starı CNN, bugün tahtını dijital gazetecilik bağlantılı El Cezire’ye kaptırmıştır. 2011 Yılı başında Arap, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan ve kimileri sosyal ağlarda örgütlenip, organize olarak gerçekleştirilen halk ayaklanmaları ve ‘devrimler’, dijital medya ile birlikte El Cezire’den ‘canlı’ izlenmiştir. İlk çıkışı Arap ülkeleri kaynaklı olan El Cezire, TSMF’na devredilen Cine 5’i satın alarak Türkiye’den başlayıp, Avrupa’ya da hızla yayılmaktadır.
Dijital Medyanın Zorlukları ve Dezavantajları
Gazeteye dokunuyorsunuz, elinizde tutabiliyorsunuz ve para verip satın alarak ona sahip oluyorsunuz. Oysa diğeri ‘sanal’! ‘Bağlantınızın’ olması gerekiyor. Bağlantı hızınız ve kaliteniz önemli.
Sürekli yenileme ve güncelleme gerektiriyor. Kullanıcı da buna alışmış, üstelik de koşullanmış durumda. Dolayısıyla obur tüketici karşısında hiç durmadan içerik üretmeniz gerekiyor.
Üreteceğiniz içerik aynı zamanda ‘haber’ olduğuna göre, işiniz daha da zorlaşıyor. Bu da ne demek? Daha çok ve nitelikli-profesyonel insan kaynağı bulmanız ve en verimli biçimde kullanmanız gerekiyor, demek!
Dijital medya, geleneksel basılı medyadaki gibi olası amatörlükleri götürmüyor. Sadece muhabir değil, dijital teknoloji okur-yazarı ve aynı zamanda ‘art director’, yani bir haber virtuozu olmanız gerekiyor!
Diğer bir yandan, son yıllarda Türkiye gündeminden düşmeyen “erişimi engelleme” yani sansür riski de var. Her hangi bir başvuru sonucu, konu ile ilgili hiçbir bilimsel/teknolojik yetkinliğe sahip olmayan bir mahkeme ya da yargıya bile gerek olmadan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve buna bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından, ‘katalog suçlar’ kılıfına sokularak, keyfi bir uygulama ile bir gece ansızın erişiminiz engellenebilir.
Bütün bu olgular dijital medya açısından psikolojik bir dezavantaj oluşturmaktadır. Buna internetin yumuşak karnı ‘güven’ unsuru da eklenince, geleneksel basının bir süre daha ömrü olacağını söyleyebiliriz.
Tablet Gazetecilik
Apple’ın Kurucusu ve CEO’su Steve Jobs’un kameralar karşısına geçip de iPad’i tanıttığı 27 Ocak 2010 günü, aynı zamanda geleneksel basılı medyanın saltanatının yıkılışında geri sayımın başladığı önemli bir tarihtir.
Birçok gazete ve dergi daha şimdiden tablet versiyonlarını da hazırlamaya başladılar. Gelecekte ise tablet bir versiyon değil, tek yayın platformu olacağa benziyor.
IPTV teknolojisi ile nasıl ki televizyon ve internet birleşmişse, tablet bilgisayar teknolojisi ile de kağıda basılı gazeteler ile dijital gazeteler birleşecektir.
Dünyanın en büyük medya patronu, Avustralya doğumlu ünlü milyarder Rupert Murdoch da bu geleceği görenlerden! The Times, The Sun, The Wall Street Journal gazetelerinden, FOX televizyonu, Twentieth Century Fox film şirketine kadar medya ve ilişkili pek çok yatırımın sahibi olan Murdoch, tablet PC’lerin gençleri gazete okumaya özendirerek pazarı büyüteceğini ve şimdiye kadar internetteki ‘bedavacılığı’ ortadan kaldırarak, okuyucuları/tüketicileri para ödemeye alıştıracağını söylemiştir.
Tüm dünyada yüz milyonlarca kişinin Tablet PC sahibi olacağı öngörüsünde bulunan Murdoch, “Bu cihazlarla yapabileceğimiz çok şey var. Bu cihazlar teknolojik olarak geliştikçe biz de haber sunumu yöntemlerimizi geliştirmek zorunda kalacağız” diye eklemiştir.
Ancak, geleneksel basılı medya, hatta televizyon kanalları ve haber portalları, tıpkı internetin ilk çıkış döneminde olduğu gibi, tablet yayıncılığına geçişte de uyum sorunu yaşayarak yavaş kalmakta, sağladığı olanaklardan şimdilik yararlanamamaktadır.
Bu makalenin yazıldığı Mayıs 2011 tarihi itibarıyla, Türkiye’de Hürriyet, Sabah, Radikal ve CNN Türk dijital kopyalarını oluşturarak, bir anlamda tablet yayıncılığına başlamışlardı.
İşte böyle… Yazının bulunuşundan sonra tabletlerle başlayan insanlığın kültürel evrimi, trajik bir sarmal-süreç sonunda yine gelip tabletlere dayanmıştır!
e-kitap: Sadece gazete ve dergiler değil, kitaplar da yavaş yavaş dijital ortama düşmeye başladılar! İlk piyasaya çıktığında meraklıları arasında büyük heyecan uyandıran Amazon’un elektronik kitap okuma aracı “Kindle”, yüzlerce kitabı yanımızda taşıyıp daha ucuza okuyabilmemiz için tasarlanmıştı. Üstelik son modellerinde kablosuz internet bağlantısı da bulunuyordu. Ancak daha sonra Apple tarafından piyasaya sürülen “iPad”, Kindle’ın hızını kesmiştir. Günümüzde bazı çok satan kitapların elektronik kopyaları da piyasada satışa sunulmaktadır. Gazete ve dergiye göre kitabın özelliği çok farklı olduğundan geçiş süreci çok yavaş da olsa, kitapların geleceği için de aynı öngörüler geçerlidir.
Dijital Dünya, ‘Kağıttan Medya’yı Yutacak mı?
‘Future Exploration Network’ adlı futurist düşünceler kuruluşu, dünyada basılı gazetelerin son yayın tarihlerini 2040 Yılı olarak öngörmektedir. Bu tarih Amerika’da 2017, İngiltere’de 2019, Almanya’da 2030, Rusya ve Türkiye’de ise 2036 olarak belirtilmiştir.
17. Yüzyıl’da gazeteler ortaya çıktığı zaman, artık kitapların ortadan kalkacağı söylenmişti. Radyo ve televizyon çıktığı zaman da, kitaplar gazeteler dergiler biter artık denilmişti. Bir sonraki, bir öncekine ayrılan zamanı ve etkisini azaltsa bile, hiçbir zaman tümüyle yok etmedi. Çünkü işlevleri farklıydı ve yüzde yüz çakışmıyorlardı. Üstelik diğer bir yandan insanlığın kültürel evriminde birbirlerini desteklemiş, özendirmişlerdir.
iPad türü tablet bilgisayarların yaygınlaşıp, fiyatları da ucuzlayarak daha geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlandığında, basılı medyanın sonu gelmese bile, kapasite ve etkinliğinin çok azalarak sembolik hale geleceği de bir gerçektir.
Belki de şimdi günlük olarak çıkan gazeteler, 20-30 yıl sonra hafta sonları tabloid boyda yayınlanan zengin içerikli, keyifli, nitelikli koleksiyon dergilerine dönüşeceklerdir.
Global İletişim Aktivistleri: “Game Over!” (Oyun Bitti!)
Dünyanın dijital seyir defteri ve birer hayat günlüğü olan Facebook, Twitter gibi paylaşım siteleri ve bloglardan oluşan sosyal medya, bırakın geleneksel medyayı, profesyonel dijital gazeteciliğin bile tahtını sallamaktadır. Kurumsal haber portallarıyla adeta yarışan ‘blog’lar ve Twitter yazarları var.
Her ne kadar bloggerlar hiçbir zaman gazeteci olma iddia ve hedefinde olmamışlarsa da, bazı kişisel bloglar bugün dijital gazetecilikten pay alacak kadar birikim ve izlenme/okunma oranına sahiptirler.
Dijital gazetecilik, profesyonel haber portalları ile sosyal medya ve birer mikrosite olan blogların sentezidir.
Söylemleri yeni, biçemleri hep eleştirel sivri dilli ve alaycı, argo sözcükleri kullanmaktan çekinmeyen, sokak ağzıyla yazan, gözünü budaktan sakınmayan ‘bloggerlar’, geleneksel medyanın kapsamı dışında kalan konulara değinerek büyük ilgi görüyorlardı. Böylece yepyeni bir dijital-kitlesel iletişim platformu oluşuyordu.
Kaiser geziye çıkmadan önce, “Bütün kuşbeyinli uyruklarını yıkanmış paklanmış olarak” görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört yanına haber saldığında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa, kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş. İşte bugün bloggerlar, tam da kendilerini hayatın ‘nesnesi’ değil, ‘öznesi’ olarak gören “yıkanmak istemeyen çocuklara” denk geliyor. (Ünsal Oskay Hocamızı, saygı ve sevgi ile anıyorum)
İlk kez Adorno tarafından, henüz internet ve cep telefonlarının olmadığı bir dönemde dile getirilen “kültür endüstrisi”, bilgi teknolojileri gelişimi ve internetin ortaya çıkıp yaygınlaşmasından sonra büyük boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla buna “teknoloji kültürü endüstrisi” de denilebilir.
Dijital Alemin Kralı: Blogger
İnternet ile paralel bir süreçte gelişen ‘dijital görüntüleme ve düzenleme’ teknolojisi ürünü araçlar, kitlesel iletişimi topluma indirmiş, herkesi potansiyel gazeteci, sanatçı, yazar durumuna getirmiştir! Sarsıntı azaltıcı, yüz tanıyıcı, vb. otomatik ayarlar sayesinde kullanım bilgisi ve deneyimi gerektirmeyen, film-banyo-kart baskı gibi giderleri olmadığı için ekonomik ve pratik dijital kamera ve akıllı cep telefonları, herkese kullanıcı kaynaklı içerik (user generated content) üretme, erişime sunma ve paylaşma olanağı sağlamıştır. Böylece kişilerin toplumda ‘kendini ifade etme’ gereksinimi ve ‘ego tatmini’ sağlamaları gerçekleşmiştir.
Bu süreç doğal olarak ‘seçkinci kültür’ karşısında ‘popüler kültürün’ daha da yaygınlaşmasını ortaya çıkarmıştır.
Günübirlik üretilip tüketilen, derinlik yerine sığ bir yaklaşımı benimseyen, nitelik yerine nicelikle ölçümlenip değerlendirilen içerik sunumları ‘popüler’ olmuştur. Çünkü üretmesi ve tüketmesi kolaydı. İçine birazcık mizah, bir tutam cinsellik, biraz da argo konularak, kulak memesi kıvamında yoğrulup, pembeleşinceye kadar kavruldu mu tadından yenmiyordu.
Eskiden ağzı olan konuşuyordu! Şimdi ise klavyesi ya da dokunmatik ekranı olan yazıyor!
Gönüllü yaratılıp üretenlerin çoğu egosu ve vicdanlarını, çok az bir bölümü de cüzdanlarını tatmin ederken, tüketiciler de bu içeriği genellikle bedelsiz okuyup izliyorlardı. Yani bir tür alan razı, veren razı durumu!
Bu arada en çok kazanan da kuşkusuz teknoloji üreticileri, servis sağlayıcılar ve popüler kültür endüstrisi yani “yeni ekonomi” oluyordu.
Dünyanın en etkili haber dergilerinden Time, her yılsonu dünyada “yılın insanı”nı seçer ve fotoğrafını kapağında yayınlar. Time 2006 Yılı başında bir sürpriz yapıp kapağına, bakanların kendilerini görmelerini sağlayan ayna işlevini görecek gümüş varak yaldız basıp, Yılın İnsanı “Sizsiniz” diyordu! Milyonlarca aktif – etkileşimli internet ve sosyal medya kullanıcısını “yılın insanı” ilan ediyordu.
Aynı Time Dergisi, aradan beş yıl geçtikten sonra 2010 yılı sonunda da, bu kez ‘yılın insanı’ olarak, dünyada sosyal medyanın fenomeni olan Facebook’un kurucusu 1984 doğumlu Mark Zuckerberg’i “yılın adamı” seçiyordu.
İletişim yöntemlerinin hızla geliştiği bir dönemde, internet bağlantısı ve sosyal paylaşım siteleri kullanıcısı olan her yurttaş, kendisini bir haberci gibi görmektedir. Herkesin verecek bir haberi, verecek haberi olmayanların bile anlatacakları, paylaşacakları mutlaka bir ‘hikayeleri’ var.
Yurttaş Gazeteciliği
Dünyada olup biten ve haber niteliği taşıyan her olay artık haber portalları ve televizyon haber kanallarından önce sosyal medyaya düşmektedir. Metinler 140 karaktere sığdırılıp ‘tweet’ olarak Twitter’dan, metin ve görüntüler Facebook’tan, videolar You Tube’dan, fotoğraflar ise Flickr gibi sitelerden aynı anda tüm dünya ile paylaşılmaktadır.
Türkiye’de internet çok pahalı olmasına karşın, bağlantı hızı ve kalitesi çok düşük olduğu için videoları izlemek zor olmaktadır. Sık sık “loading” uyarısı ile bölünen videolar, bir süre sonra izleyiciyi bu isteğinden vazgeçirmektedir.
Gelişmiş iletişim teknolojisinin hızlı bireysel kullanımı, bilgi akışının denetimini devlet tekelinden çıkarmaktadır.
İnternet ve sosyal medya sonrası oluşan, ceplerindeki multimedya özellikli akıllı cep telefonları ve dijital fotoğraf+video kameralarla donanmış yurttaş gazeteciler, bir zamanlar, önce İHA (İhlas Haber Ajansı), sonra da CHA (Cihan Haber Ajansı) nın yaygın olarak kurduğu ‘sokak muhabirleri’ ağını bile bugün artık geride bırakmışlardır.
Önceki yıllardaki, Olacak O Kadar programının fenomeni ‘tam teçhizatlı kameraman’ Cevat Kelle’yi bile kıskandıracak bu sosyal medya muhabirleri, internete 7/24 haber/içerik yüklemektedir.
Üstelik bu amatör haber/içerikler, sonradan büyük televizyon haber kanalları ve internet haber portalları tarafından da kullanılmaktadır.
Dijital Enternasyonal!
Harvard Üniversitesi’nde iletişim toplumbilimleri araştırmaları yapan Berkman Merkezi’nin Yöneticisi James F. Moore’ye göre, günümüzde blogger’lar ‘birinci güç’ olan ulus-devletlere karşı, global/dijital ölçekte örgütlenmiş ve aydınlanmış yurttaşı temsilen ‘ikinci güç’ü oluşturuyorlar. Moore, ayrıca bu global bilinç ve gücün dünyayı değiştirebileceğini de ekliyor.
Coğrafi sınırlar giderek işlevini yitirirken, ‘ulusal yurttaşlık’ bilinci, yerini yavaş yavaş ‘global yurttaşlık’ bilincine bırakmaktadır. İletişim çağında oluşan küresel ağ ve bilgi toplumu, insanın varolduğu günden bu yana, toplumsal yaşamın en önemli unsuru olan bölgesel kültürel özellikleri de nötralize etkileyerek, ortak dünya kültürüne dönüştürmesi olasıdır.
Karl Marx’ın özlemi olan, bütün ülkelerin işçileri birleşerek ‘proleterya enternasyonalizmi’ni gerçekleştirememişlerse de, bugün internet ağı üzerindeki sosyal medya oluşumu sayesinde ‘dijital dünya yurttaşlığı’ gerçekleşmiştir.
Bu global yurttaşlar yaşadıkları tüm toplumsal olayları anında birbirleri ile dijital ekosistemde paylaşmakta ve böylece dünya üzerinde olup bitenlerden yine anında haberdar olmaktadırlar. Üstelik öğrenmekle de kalmayıp, sosyal medya üzerinde çok hızlı örgütlenip olaylara yön bile vermektedirler.
Mızrak Çuvala Sığmıyor!
Ulus-devletlerdeki egemen güçlerin yanlışları karşısında gerçekleştirilen sivil toplum itaatsizlik eylemleri öncelikle sosyal medyada örgütlenip, gelişmektedir. Sözlü başlayan eleştiri ve sitemler, paylaşıldıkça büyüyerek, kimi zaman siyasal-toplumsal eylemlere bile dönüşebilmektedir.
Ülkemizde ekşi sözlük, inci sözlük, İTÜ sözlük, uludağ sözlük gibi örneklerini gördüğümüz sözlük blogları, her hangi bir konuda yazarlarının kişisel yaşam deneyimlerini de kattıkları özgür, bağımsız, otosansürsüz bilgilere ulaşmada önemli bir dijital kaynak işlevini görmektedirler. Dolayısıyla bu sözlükler, dijital yurttaş gazeteciliğinin ilginç bir türünü oluşturmaktadır.
Ancak Twitter çıkıp yaygınlaşmaya başladıktan sonra, blogların sayısı ve sunulan içerik azalmaya başlamıştır. Hatta bazı bloggerlar bloglarını kapatıp, Twitter’da ‘140 karaktere’ sığmaya çalışmışlardır.
İnternet, önce büyük bir hevesle açılıp, her gün yazılıp içerik eklenerek güncellenen, sonra yük gelmeye başlayıp, yazı ve güncellemeler giderek seyrekleşen, en sonunda da unutulup giden bloglarla doludur.
Yasama, yürütme, yargı güçlerini elinde bulunduran ulus-devletler karşısında ‘dördüncü güç’ olarak bağımsızlığını yitirerek zayıf düşen geleneksel medyanın yardımına dijital medya yetişmiştir.
Ulus-devletlerin geleneksel medyaya uyguladıkları baskı ve yaptırımları, dijital medyaya uygulamaları, gelişmiş iletişim teknolojisi ve yaygınlık özelliklerinden dolayı tümüyle mümkün olamamaktadır.
Yerel İnternet Haberciliği
İnternet ile birlikte yerel habercilik daha da ‘yerelleşerek’, “semt haberciliği” ortaya çıkmıştır. Çünkü sistemin teknolojik yapısı ve kullanıcı portföyü buna olanak sağlamaktadır.
“Hyperlocal News” yani ‘ultra yerel habercilik’ olarak da adlandırılan bu alan, internetten önce de zaten köklü bir yerel radyo televizyon geleneği olan Amerika’da hızla yayılmaktadır. Amerika’nın yanı sıra son yıllarda Avrupa’da da ilgi görmektedir. Artık tüm büyük haber kuruluşlarının aynı zamanda ‘yerel blogları’ da var. Buralarda insanlar kendi hayatlarına, yörelerine yönelik ‘semt gazeteleri’ni oluşturuyorlar. Bu bloglarda halkın da etkileşimli olarak “içeriğe” katkıda bulunmasına, ortak olmasına olanak sağlanmakta, böylece ‘okur/izleyici bağlılığı’ da arttırılmaktadır.
“Semt gazeteciliği”, bizdeki yüksek tirajlı gazetelerin İstanbul, Ankara, İzmir dışında diğer bazı büyük şehirlerde de günlük olarak verdikleri “bölge ekleri”nin daha yerelleştirilmiş içeriğinin online internet ortamına aktarılması ile oluşmaktadır. İlgi gören bu mikro yerel haberler de, dijital gazetecilik de kendisine bir yer açmıştır.
Diğer benzer konulardaki yavaş gelişme süreçlerinde olduğu gibi, bu ‘trend’in de Türkiye’de henüz yeterince önemsenmediğini görüyoruz.
WIKILEAKS: “Kral Çıplak!”
28 Kasım 2010, dünya diplomasi tarihi açısından olduğu kadar, basın-kitle iletişimi ve özelinde de dijital gazetecilik tarihi açısından da önemli bir dönüm noktasıydı.
Tüm dünyada tartışma yaratan gizli diplomatik belgeleri yayınlayan WikiLeaks internet sitesi, bu ‘sızıntılarla’ dünya enformasyon akıntısına karşı kürek çekme pahasına “dijital gazeteciliğe” yeni bir boyut getirmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizli iç yazışma belgeleri, önce WikiLeaks adlı internet sitesi üzerinden, sonra da yine WikiLekas tarafından servis edilen beş ayrı ülkedeki beş gazete tarafından yayınlanmaya başlayarak, dünya gündemine düşüyordu.
Uzun zamandır “Biz hükümetleri açarız” sloganıyla internette yayınladığı belgelerle gündemi sarsan WikiLeaks internet sitesinin Baş Aktörü ise, Avustralyalı Julian Assange’dı. Bir anda iletişim starı olup çıkan ve cinsel tacizle suçlanan bu ‘garip adam’, ‘dijital bir gerilla’ mı, yoksa ‘global bir yurttaş’ mıydı?..
Her ne olursa olsun Assange, ABD’nin “Yeni Dünya Düzeni”, “Büyük Ortadoğu Projesi” ve bu hegemonyanın ortak askeri oluşumu NATO’nun tekerine çomak sokmuş, diğer geri bıraktırılmış üçüncü dünya ülkelerindeki otoriter iktidarların uykularını kaçırmıştır. Başını kuma gömen devekuşunu, poposundan vurmuştur!
WikiLekas’ın bu eylemi, dünya üzerindeki enformasyon akışını kontrol eden emperyalist devlet ve uluslararası medya tekellerine karşı adeta bir başkaldırı niteliğindeydi. Diplomasi tarihinin yeniden yazılmasına yol açacak belge ve bilgiler paylaşıldı. Gelişmiş birinci dünya ülkelerinin, geri bıraktırılmış üçüncü dünya ülkeleri üzerinde oynadıkları oyunların bir bölümü böylece açığa çıkmıştır.
Bu ‘sızıntılar’, yurttaşların bağımsız, özgür haber alma hakkı, bilgi edinme ve düşünme, demokratik katılım açısından önemli bir olaydır. Siyasetçilerin toplumu yönetirken perde arkasında yaşanılanlar konusunda da fikir vermektedir.
İlginçtir, dijital çıkışlı WikiLeaks belgeleri, beş ayrı ülkedeki beş basılı gazeteye servis edilerek dünyaya açılmıştır. Belgelerdeki bilgiler, bu gazetelerin editoryal süzgeci ve düzeltilerinden geçtikten sonra kamuoyuna ulaşmıştır.
Julian Assange, Fransız Le Monde Gazetesi tarafından, 2010 Yılı’nda dünyada “yılın adamı” seçilmiştir. 2011 Yılı’nda ise Avustralya’daki Sydney Barış Vakfı tarafından “İnsan Hakları Ödülü”ne layık görülmüştür. Vakfın 14 yıldır dağıttığı ödül daha önce, Güney Afrika’nın özgürlük lideri Nelson Mandela ve Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’yada verilmişti.
Yazımın sonuna gelirken, sizleri birazcık olsun gülümsetip, keyiflendirir düşüncesiyle, WikiLeaks belgelerinin yayınlanmaya başladığı gün Twitter’da yazdığım bazı ‘tweet’lerimden örnekler vermek istiyorum:
- WikiLeaks Belegeleri’nde adı geçenler koro halinde aynı şarkıyı söylüyorlar: “Vallahi de billahi de külliyen yalan” İster inan, ister inanma!
- Erdoğan, WikiLeaks’ın eteğinden dökülecek taşlarla 3. Köprüyü yapmayı düşünüyormuş.
- Gülme komşuna, Wikileaks’da çıkar karşına!
- Hafıza beşer, insan şaşar, Wikileaks yayınlar!
- Adamın Wikileaks’da adı çıkacağına, canı çıksın!
- WikiLeaks haberlerinden sonra, “sızma” zeytinyağı fiyatları tavan yapmış!
- Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Wikileaks az!
- Sosyal medya, konvansiyonel medyaya bir kez daha fark attı. WikiLeaks haberleri ilk önceTwitter, FriendFeed gibi paylaşım sitelerine düştü…
- Acar Muhabirimiz Pensilvanya’dan bildiriyor. Hoca Efendi sessizliğini bozdu ve WikiLeaks için: “Beni bu işe karıştırmayın!” dedi.
- Sosyal Medya Gururla Sunar:Bill Gates ve Mark Zuckerberg’den sonra,Yeni Siberstarımız Julian Assange. 29 Kasım’da aynı anda dünya medyasında.
- “Kral Çıplak!” WikiLeaks Genel Yayın Yönetmeni Julian Assange.
- Sonunda diplomasinin de pornografisi çıktı!
- Amerikan kriptoları, yeniyetme gençlerin msn yazışmaları ve birbirlerine gönderdikleri SMS’lere benziyor: Beyaz Saray: “Biz çok samimiyizdir!”
- Merkez üssü Türkiye görülen WikiLeaks Depremi bir öncü şok muydu? Bundan sonra gelecek asıl deprem mi, artçı sarsıntılar mı olacak?
- WikiLeaks şimdi yabancı yandaş medya mı oluyor?
- WikiLeaks Belgeleri en çok çevirmenlerin yüzünü güldürdü! Medya binlerce belgenin çevirisi için köşe bucak çevirmen arıyor…
- Wikileaks’ın Borsa’da hisse senetleri var mı?
- Hollywood, Wikileaks Filmi için kolları sıvamış! Filmde oynamaları için Erdoğan ve Davutoğlu’na da teklif gönderildiği söyleniyor.
- 251 bin belgenin sadece 219′u bir günde açılabildiyse, tamamı 3 yılda mı açılacak yani? Anlaşıldı 2011 Wikileaks Yılı olacak!
- Bu gecenin şarkısı: “Açıl susam açıl, bize yeni belgeler göster”.
- Bilgi Teknolojileri Çağı’nda Yeni Bir Dönem: ULUSLARARASI ENFORMASYON SAVAŞLARI.
- Wikileaks Raporları’nda Haydarpaşa Garı’nın yakılmasına ilişkin bilgi de var mıymış?
- Mutlu mesut, gül gibi geçinip giderken nerden çıktı şimdi bu “Wikileaks”? Kesin Ergenekon’un işidir!
- WikiLeaks’ın Türkçe Meali: “Önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe.”
- Wikileaks’ın koyunu, sonra çıkar oyunu!… Bakalım heyecanlı başlayan ve merak uyandıran bu filmin sonu nasıl bitecek?…
- WikiLeaks kirli çamaşırları ortaya döküyor.Şeffaflık,açıklık adına iyi güzel de.Bütün bunları niçin, hangi amaçla yapıyor?Sonunda ne olacak?
- Yetkililer iddialara açıklık getirdi: “Türkiye’de nükleer başlıklı füze yok, türban başlıklı kız var.”
- Medya ve gazetecilikte yeni bir dönem: W.Ö. (WikiLeaks’dan Önce) ve W.S. (WikiLekas’dan Sonra)
Dijital Medya ile ilgili bu yazımı, 7 Eylül 2009’da Almanya’da Dijital Gazeteciler tarafından yayınlanan “İnternet Bildirgesi” ile tamamlıyorum. Darısı başımıza!
İNTERNET BİLDİRGESİ
1. İnternet farklıdır!
İnternet farklı kamu alanları, farklı terimler ve farklı kültürel beceriler yaratır. Medya günümüz teknolojik gerçeklerini görmezden gelmekten ve onunla boğuşmaktan vazgeçip, çalışma yöntemlerini bu gerçeklere uyarlamalıdır. Onların görevi mevcut teknolojiyi dayanarak gazeteciliğin en iyi biçimini geliştirmektir. Bu yeni gazetecilik ürünlerini ve yöntemlerini içerir.
2. İnternet bir cep boyutu medya imparatorluğudur!
Web, mevcut medya yapılarını, eski sınırları ve oligopolleri aşarak yeniden düzenliyor. Yayın ve medya içeriğinin yayılması artık yüklü yatırımlar gerektirmiyor. Gazetecilik öz-kavramı, neyse ki, onun enformasyonun akışını düzenleme ve filtreleme görevinden kurtarıyor. Geriye gazeteciliği sıradan yayından ayıran gazetecilik kalitesi kalmaktadır.
3. İnternet toplumdur; toplum internettir!
Sosyal ağlar, Wikipedia veya You Tube gibi Web-tabanlı platformlar batı dünyasında insanların çoğu için günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Onlar telefon ya da televizyon gibi erişilebilir. Eğer medya şirketleri var olmaya devam etmek istiyorsa, bugün kullanıcılarının dünyasını anlamalı ve iletişim formlarını kucaklamalıdır. Bu kucaklama sosyal iletişimin temel formlarını: dinleme ve yanıtlamayı, yani diyaloğu da içerir.
4. İnternet özgürlüğü dokunulmazdır!
İnternet, açık mimarisi sayısal iletişen bir toplumun ve dolayısıyla, gazeteciliğin temel bilişim yasasını oluşturmaktadır. Bu özel ticari ya da siyasi çıkarların, çoğu kamu yararı iddiası arkasında gizlenerek, korunması uğruna değiştirilemez. Nasıl yapıldığından bağımsız olarak, internet erişimin engellenmesi serbest bilgi akışını tehlikeye atmakta ve bilgi erişim temel hakkını bozmaktadır.
5. İnternet bilginin zaferidir!
Yetersiz teknolojisi nedeniyle medya kuruluşları, araştırma merkezleri, kamu kuruluşları ve diğer kuruluşlar bugüne kadar dünyadaki bilgileri derlemiş ve sınıflandırılmıştır. Bugün her yurttaş kendi kişisel haber filtrelerini oluşturabilir, arama motorları ile daha önce hiç bilinmeyen boyutta bir bilgi hazinesine ulaşabilir. Bireyler artık her zamankinden daha iyi şekilde bilgilenebilir.
6. İnternet gazeteciliği (değiştirir) geliştirir!
İnternet üzerinden, gazetecilik yeni bir şekilde kendi toplumsal-eğitimsel rolünü gerçekleştirebilir. Bu bilginin sürekli değişen, devamlı süreç olarak sunulmasını içerir; basılı medyanın değişmezliğinin kaybı bir artıdır. Bilginin bu yeni dünyasında hayatta kalmak isteyenlerin, yeni bir idealizmle, yeni gazetecilik fikirlerine sahip olması ve bu yeni potansiyeli kullanmaktan zevk alması gerekir.
7. Net, ağ gerektirir!
İnternet linkleri bağlantılardır. Birbirimizi bu bağlantılar ile biliyoruz. İnternet bağlantılarını kullanmayanlar kendilerini sosyal söylemin dışında tutmaktalar. Bu geleneksel medya şirketlerinin web siteleri için de geçerlidir.
8. Linkler ödüllendir, alıntılar süsler!
Arama motorları ve birleştiriciler(portallar) kaliteli gazeteciliği kolaylaştırır: Onlar uzun vadede olağanüstü içeriğin bulunabilirliğini artırır ve böylece yeni ve kamusal bilgi dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. İnternet bağlantıları ve alıntılar yoluyla Referanslar, özellikle yaratıcısından herhangi bir izin ya da ücret gerektirmeyenler, ilk etapta ağ üzerindeki sosyal söylem kültürünü mümkün kılar. Bunların hepsi şüphesiz korumaya değerdir.
9. İnternet siyasi söylem için yeni bir mekandır!
Demokrasi katılım ve bilgiye erişim özgürlüğü ile büyür. Siyasi tartışmanın, geleneksel medyadan İnternete aktarılması ve halkın etkin katılımı ile bu ortamın genişletilmesi, yeni gazeteciliğin görevlerinden birisidir.
10. Bugün basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü anlamına gelir!
Alman Anayasası’nın 5. maddesi meslekler ya da geleneksel iş modelleri için koruyucu haklar içermez. İnternet, amatör ve profesyonel arasındaki teknolojik sınırları geçersiz kılar. Bu nedenle basın özgürlüğü ayrıcalığı, gazetecilik görevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek herkes için geçerli olmalıdır. Nitelik açısından, ücretli ve ücretsiz gazetecilik arasında bir ayrım yapılmamalı, ama iyi ve kötü gazetecilik arasında yapılmalıdır.
11. Çok fazla bilgi diye bir şey yoktur!
Bir zamanlar, kilise gibi kurumlar kişisel farkındalık yerine ‘güce’ öncelik verdiler ve tipo matbaa makinesi bulunduğunda denetimsiz bilgi akışına karşı uyardılar. Diğer taraftan, broşürcüler, ansiklopediciler ve gazeteciler, hem birey hem de bütün olarak toplum için, daha fazla bilginin daha fazla özgürlüğe yol açtığını gösteren bu önerme bu gün için de geçerlidir.
12. Gelenek bir iş modeli değildir!
Gazetecilik içeriği ile internet üzerinden para kazanılabilinir. Zaten, bunun birçok örneği bu gün var. Ancak, şiddetli rekabet nedeniyle, iş modelleri internetin yapısına uyarlanmalıdır. Kimse bu hayati uyarlama sürecinden statükoyu korumaya yönelik politikalarla kaçınmaya çalışmasın. Gazetecilik açık rekabetle net üzerinden iyi finansal çözümler bulmalı ve cesaretle bu çözümlerin çok boyutlu uygulamalarına yatırım yapmalıdır.
13.Copyright’ internet üzerinden bir sivil görev haline gelir!
‘Copyright’, internette enformasyonun düzenlenmesinde merkezi bir köşe taşıdır. Yaratıcıların kendi içeriklerinin dağıtımının türü ve kapsamı üzerinde karar hakkı, internet üzerinde de geçerlidir. Aynı zamanda, telif hakkı eski tedarik mekanizmalarını korumak ve yeni dağıtım modelleri ya da lisans yapılarını engellemek için kullanılamaz. Mülkiyet yükümlülükleri kapsamaktadır.
14. İnternette çok para vardır!
Gazetecilik çevrimiçi hizmetleri reklam yoluyla finanse eder. Bir okuyucu, izleyici ya da dinleyicinin zamanı değerlidir. Gazetecilik sektöründe, bu ilişki her zaman finansmanın temel bir ilkesi olmuştur. Gazetecilik açısından geçerli yeni finans modelleri bulunmalı ve test edilmelidir.
15. İnternette olan, internette kalır!
İnternet gazeteciliği yeni bir nitelik kazandırıyor. Online, metin, ses ve görüntüleri artık geçici olmak zorunda değil. Onlara yeniden erişilebilinir, böylece çağdaş tarihin bir arşivi oluşur. Gazetecilik, bilginin gelişmesi, yorumlanması ve oluşan hataları göz önüne almalı, yani kendi hatalarını kabul etmeli ve şeffaf bir şekilde onları düzeltmelidir.
16. Kalite en önemli nitelik olmaya devam ediyor!
İnternet ortaya düzgün ürünler de çıkartır. Sadece güvenilir, seçkin ve olağanüstü olanlar, uzun vadede sürekli izlenecektir. Kullanıcıların talepleri artmıştır. Gazetecilik bunları yerine getirmeli ve sık sık güncellediği ilkelerine bağlı kalmalıdır.
17. Herkes için…
Web, 20. Yüzyıl kitle iletişim araçlarından üstün bir toplumsal değişim altyapısı oluşturur. Şüphe halinde, “Wikipedia kuşağı”, kaynağın güvenirliğini belirlemek, haberi geriye gidip orijinal kaynağında izleme, araştırma, denetleme ve değerlendirmek yeteneğine – tek başına ya da bir grup olarak sahiptir. Bunu küçük gören ve bu becerilere saygı göstermeye istekli olmayan gazeteciler internet kullanıcıları tarafından ciddiye alınmaz. Çok haklılar! İnternet eskiden alıcı olarak bilinen, okuyucu, dinleyici ve izleyicilerle, doğrudan iletişim kurma ve onların bilgilerinden yararlanmayı sağlar. “Her şeyi bilen” gazeteciler değil, iletişim kuran ve araştıran gazeteciler ilgi görmektedir.
KAMİL ERYAZAR KİMDİR?
Isparta doğumlu. Siyasal Bilimler mezunu. Okuma-yazmayı öğrendikten sonra yerel gazetelerde yazmaya, ulusal gazetelerin muhabirliğini yapmaya başladı.
Üniversite yıllarında da haftalık haber, aylık edebiyat sanat dergilerinde yazmayı sürdürdü. 1982 yılında “Günümüzde Türk Basını” adlı araştırma inceleme kitabı ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü’nü kazandı. Çeşitli gazete ve dergilerde reklam müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliği yaptı. “Yılın Gazetecisi” seçildi. Üniversiteler, sanayici ve işadamları dernekleri ile sivil toplum kuruluşlarında “mentor” olarak konferanslar verdi. Radyo ve televizyon programlarına katıldı.
1991 yılında reklam, halkla ilişkiler, kurumsal ve pazarlama iletişimi, marka yönetimi alanlarında hizmet vermek üzere kendi şirketini kurdu. 2005 yılına kadar süren bu dönemde hazırlayıp yönettiği kampanyalar, projeler ulusal ve uluslararası ödüller aldı.
Halen ADV Bena İletişim Hizmetleri’nde Dijital Medya Yönetmeni olarak görev yapıyor. Kitle iletişimi ve kültürü, iletişim sosyolojisi, dijital medya ve toplumbilim konularındaki akademik çalışmaları sürüyor. Bu konularda yayınlanmış 3 kitabı ve 300’ün üzerinde makalesi bulunuyor.
http://twitter.com/bilgeceyorum
http://friendfeed.com/kamileryazar
facebook.com/kamil.eryazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder